CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Bundan sonra CHP bu topraklara bilimi getiren, aydınlanmayı getiren, aydınlanma ateşinin meşalesini yakan ve uzun süre evinde taşıyanların partisi, ikinci yüzyılın bu kritik döneminde bu önemli anayasal yerel yönetim görevini, bu kritik bu tarihi ve bu tarihe yön verecek, o gelecekteki iktidarın anahtarını elinde tutanların sorumluluğunu çok yakından ve hepimiz, hepiniz adına takip edeceğiz. Bu süreç eninde sonunda başarıya ulaşmak zorundadır. Başarının önündeki her türlü engeli, kişisel kibir, ihtiras, kurumsal çatışmalar ve her türlü bahane başarının önünde engeldir. Ve bu partinin başarıya kilitlenmiş yönetim iradesi tarafından tasfiye edilecektir” dedi.
(ANKARA) – CHP Genel Başkanı Özgür Özel, “Bundan sonra CHP bu topraklara bilimi getiren, aydınlanmayı getiren, aydınlanma ateşinin meşalesini yakan ve uzun süre evinde taşıyanların partisi, ikinci yüzyılın bu kritik döneminde bu önemli anayasal yerel yönetim görevini, bu kritik bu tarihi ve bu tarihe yön verecek, o gelecekteki iktidarın anahtarını elinde tutanların sorumluluğunu çok yakından ve hepimiz, hepiniz adına takip edeceğiz. Bu süreç eninde sonunda başarıya ulaşmak zorundadır. Başarının önündeki her türlü engeli, kişisel kibir, ihtiras, kurumsal çatışmalar ve her türlü bahane başarının önünde engeldir. ve bu partinin başarıya kilitlenmiş yönetim iradesi tarafından tasfiye edilecektir” dedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Sosyal Demokrasi Derneği’nin düzenlediği “21. Yüzyılda Yeni Sosyal Demokrat Belediyecilik” paneline konuşmacı olarak katıldı. Açılış konuşmasını yapan Sosyal Demokrasi Derneği Başkanı Sami Doğan, şunları söyledi:
“Sözlerime başlarken bugün gezinin 11. yılı. Gezi direnişinde hayatını kaybedenleri saygıyla ve rahmetle anarken Gezi tutuklularına da dayanışma duygularımızı gönderiyorum ve bir an önce özgürlüklerine kavuşmalarını diliyorum.
Hepiniz için çok yakından bildiği gibi 31 Mart 2024 günü yapılan yerel seçim yineler sonucunda halkımız CHP’yi birinci parti yaparak CHP’ye ve sosyal demokratlara önemli bir şans tanımış, bunun yanında önemli bir görev de yüklemiştir. CHP’nin, CHP’li belediyelerin bu şahsı iyi değerlendirerek önümüzdeki dört yılda doğru belediyecilik yaparak, halkımızın güvenini daha da pekiştirerek genel iktidara tüm kadrolarıyla hazır olmamızı sağlaması gerekir. Sosyal demokrat belediyecilik anlayışı kentlerde yalnızca fiziksel değişimler yapmak için çalışmaz. Aynı zamanda kent sahiplerinin yani halkın sosyal, kültürel ve düşünsel gelişiminde değişiminde de sorumluluk üstlenir. Çünkü sosyal demokrat belediyecilik anlayışının çıkış noktası insandır. Bu nedenle sosyal demokrat belediyelerin yaşam mekanlarını hızla iyileştirmek ve örnek hale getirmek bir yaşam kültürü oluşturmak düşüncesiyle çalışmalarını sürdüreceklerine de inancımız tamdır.”
CHP Genel başkanı Özgür Özel yaptığı konuşmada, şunları söyledi:
“Dün akşam Sayın Nedim Saban’ın bir tiyatro oyununa gittik hep beraber. Orada da Belediye Başkanımız da vardı. Selin Hocanın müsaadesiyle iki tane anekdot anlatayım. Selin hoca ‘Siiyasette anekdotların yeri’ diye tezin sahibi. Şunu ifade edeyim; Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e sorarlar ‘ne zaman yatıyorsun’ diye geç yatarım der. Dertlerim, memeleketimin meseleleri çoktur, arkadaşlarla otutur tartışırız. Onları yolcu ederim, okurum, yazarım, gün ışırken yatarım. Bilirim ki İsmet uyanmıştır.’ CHP’nin genel başkanları gözlerini yumduklarında emin olmak isterler birisinin memlekete sahip çıktığına. Biz Çankaya’da gözümüzü yumduğumuzda bir şeyi bilmemiz lazım. Genel merkezimize, TBMM’ye, Çankaya Köşkü’ne ve Anıtkabir’e sahip çıkan birilerinin gözü açıktır. İşte biz o yüzden Ankara’da Çankaya’da 30 yaşında bir sosyal demokratı Gazi Mustafa Kemal’in emanetine dört gözü açık bir şekilde sahip çıksın diye görevlendirdik. Hüseyin Can adına ben bütün CHP’ne üye olabileceği ilk gün üye olmuş ve o günden bugüne gençlik kollarında sahip çıkan herkese teşekkür etmek istiyorum.
Partimiz şüphesiz işgale karşı, beka sorununa karşı teslim olmayan, halı sermeyen onlarla birlikte İstanbul’da kendi mevcudiyetini korumayı ve sürdürmeyi hedeflemek yerine canını ortaya koyan ve bir İngiliz zırhlısına binip ayrılmak yerine Bandırma vapuruna inip kurtuluşu ve kuruluşu örgütlemek için Anadolu’ya geçen bir kahramanın kurduğu bir partidir. CHP ülkenin işgal altında olduğu sırada bile kendi bildiğini yapmak yerine önce kurultaylar toplayan bir anlayışın yani önce rıza üreten, ortak akla inanan, tartışan ve tartışmadan sonra ortaya çıkan fikri takip eden ve tatbik eden bir anlayışın kurduğu bir partidir. Bu partinin şüphesiz en büyük zaferi Kurtuluş Savaşı’dır. ve ardından en büyük eseri Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıdır. Ama bu hareket bununla yetinmemiştir. Ardından iktidar tek başına elindeyken hatta birinci Cumhurbaşkanı, ikinci Cumhurbaşkanı her birisi birer milli mücadele kahramanıyken, ordunun sadakati tamken, milletin sadakati, milletin hürmeti hayranlık boyutlarının üzerindeyken tek başlarına yönetmek yerine ortak akla başvuran, yetmez bir iki kere deneyen sonra 1946’da resmen mecliste muhalefetin vücut bulmasını sağlayan 1950’de 14 Mayıs günü seçimleri kaybedince ‘herhalde bunlara hükümeti bırakmayı düşünmüyorsunuz’ dediklerinde daha seçim sonuçlarının ilanına o günkü şartlarda 10 gün varken yaverini Demokrat Parti’ye yollayan ve ‘İsmet Paşa görevi teslime hazırdır’ diyerek ‘bu benim en büyük mağlubiyetim ama Türkiye demokrasinin en büyük kazancı’ demiş çok partili rejime ülkeyi geçirmeyi demokrasi adına bir zafer saymış, kendi yenilgisinden memlekete bir demokrasi zaferi üretmiş bir anlayışın partisidir. CHP bu yürüyüşü orada da bırakmadı. Bu topraklara sosyal devlet anlayışını getirdi. Bu topraklara sosyal güvenceyi getirdi. Emeklilik hakkını getirdi. Örgütlenme hakkını, sendikal hakları, sosyal demokrat belediyecilik anlayışını getirdi. ve CHP dünyadaki siyasi akrabalarıyla ilişki halinde sol bir perspektifle yeni çağı, teknolojiyi, yeni gelişmeleri, yorumlamayı sürdürdü sürdürmeye devam ediyor. Bugün Sosyal Demokrasi Derneği’nin varlığı kadar kendilerinin ilişki içinde oldukları feshin ve dünyadaki sosyal demokrat partilerle dayanışma içinde olan tüm yapıların önemini biliyoruz.
“Kilitleri açmak için üç anahtar kullandık”
CHP 1980’de yani birileri Türkiye demokrasinin üzerinden bütün örgütlü yapıların üzerinden, sendikaların üzerinden tanklarıyla geçerken CHP’de payına düşeni o darbe döneminden aldı. Ondan sonra elbette toparlandı. Elbette yeni yapılarla, gün geldiğinde mevcut yapılarıyla, önde el konulmuş binalarını geri alma mücadelesi vererek ortadan kaldırılmış kadrolarından geriye kalanlarla kol kola girip, yeniden ayağa kalktı. Ama bir gerçek vardı. 1980’den beri siyaset kalesinin başarı kapısı CHP tarafından istisnai tekil durumlar dışında topyekun ya da hiç değilse bir başına ve açık bir şekilde o kapı açılamıyordu Geçen sene mayıs ayında hepimiz çok umutluyduk. Sonra da hep beraber çok üzüldük. Biz üzüldük ama bize oy verenler, bize güvenenler, Cumhuriyeti yüzüncü yılında yapılan ilk seçimin yüzüncü yılda ülkeyi yönetecek yönetimin yüzüncü yılın sonunda yapılan seçimin ve ikinci yüzyılın ilk iktidarının, birinci yüzyılın iktidarını kuranlar tarafından yapılmasını isteyenler bizlerden çok daha fazla üzüldüler. Öyle bir üzüntüydü ki, öyle bir büyük duygusal kopuş yaşadılar ki dünyadaki bütün otoriter liderlerin en sevdiği ortam oluşmuştu. Muhalifler küsmüştü, muhalifler birbirleriyle bile konuşmak istemiyorlar, televizyon izlemek istemiyorlar ve kesinlikle sandığa gitmek istemiyorlardı. O günlerde umutsuzluğa, bu üzüntünün pekişmesine ya da bu üzüntüye duyarsız kalıp da hiçbir şey yokmuş gibi davranıp esas bu üzüntünün kalıcılaşmasına, o kopuşun yerleşmesine izin vermemek gerekiyordu. Onun için CHP’de yeni bir süreç, bir öz eleştiri, bir tartışma ve bir öneri dönemi yaşadık. Biz bunun adına değişim dedik. Değişimin yüzyılı, yüz yılın değişimi diye ifade ettiğimiz ve 100. yıla CHP’nin her yönüyle değişerek, tartışarak ve kimseyi dışlamadan, vefasızlık etmeden ama bizden bekleneni yaparak, öz eleştiri yaparak ilerlemesi gerektiğini tartıştık ve hayata geçirdik. 5 Kasım günü sokaktaki duygu üyemize, üyemizin duygusu delegemize ve en sonunda partimizin yönetimine yansıdı. O duygu şuydu; doğru olanlara devam ettin. Köklerinizden kopmayın. Hedefinizden şaşmayın. Ama bundan sonra yeni bir siyasetin, yeni bir siyasi düzlemin takipçisi olun, içinde olun. Ben de size bakacağım ve yeniden bir karar vereceğim. İşte o siyaset kalesinin başarı kapısı için üç koca kilidi karşımızda bulduğumuzda birbirimize sorduk. Nasıl açarız bu kilitleri diye. Sonra da dedik ki; mutlaka buralarda bir yerdedir anahtarları. Bu ülkenin kurucusu bu partinin kurucusu çok kilit kırdı. Çok duvar yıktı, çok zafer kazandı. Mutlaka anahtarı buralara bir yerlere koymuştur. O anahtarlardan ilki Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ülkeyi kime emanet ettiğine bakarken bulundu. Önce dedim ki; bize mi emanet etti acaba? ve diyebilirdi ki Cumhuriyeti biz kurduk. Onu yüceltecek ve yükseltecek sizlersiniz. Görev genel başkanlarda değildi. Görevi belki de askerlere verirdi öyle ya ordu komutanı, genelkurmay başkanı, başkomutan, genel kurmay başkanlarına ya da orduya bu görevi vermemişti. Bu görevi sadece ve sadece aslında baktığınızda neyine güveneceklerini bilemediğiniz gencecik insanlara güvenmişti, gençlere güvenmişti. Biz de öyle yaptık. Birinci kilidi gençler açtı.
İkinci kilit için Avrupa’daki şimdi o havalı civalı zengin ülkelerden 40 yıl önce seçme seçilme hakkını kime verdiyse biz onları siyasete katalım dedik ve ikinci kilidi kadınlar açtık. Üçüncü kilit 200 yıl boyunca matmanın gelmesini direnenlerden ders alan 30 yıl boyunca donanmayı Haliç’te çürütenlerden ders alan, 30 yıl boyunca açılmış parlamentoyu kapalı tutanların bu memlekete ne yaptığından ders alan birisi hurafe, dogma yerine bilime sarılmıştı. Biz de öyle yaptık. Üçüncü kilidi bilimsel yöntemler, çağdaş yaklaşımlar, ilerici tutumlar açtı. ve CHP geçmişin üç buçuk katı kadın aday göstererek ve fazlasını seçtirerek geçmişin yedi katı genç aday göstererek ve fazlasını seçtirerek bugün Türkiye’nin dört bir yanında, bizim açımızdan yarı yarıya olmadığında hiçbir zaman yeterlidir demeyeceğimiz ama bir siyasi parti açısından çok önemli bir sıçrama olarak kabul edilecek kadar gençlerle, kadınlarla, belediyelerde görev üstlendi. ve bu sürecin sonunda işte bugün o arkadaşlar birazdan burada oturacaklar ve hem yeni dönem siyaseti hem de bundan sonra CHP’nin önümüzdeki süreçte bu ülkeyi yönetmek için neler yapacağını tartışacaklar.
“Türkiye’de seçmenin ferasetiyle iktidar dengelenmiştir”
Çok pratik bir şey söyleyeceğim; Oya Hanımın çantasında, Hüseyin Can’ın cebinde, Nilüfer Hanım’ın elinde bir anahtar var. Şundan emin olsunlar ki onların şahsında Türkiye’deki 409 belediye başkanıma söylüyorum; bu anahtar kentlerinin, şehirlerinin, ilçelerinin altın anahtarı değildir. Bu anahtar belediyelerinin kapısının ya da kasasının anahtarı da değildir. O anahtar eğer bugün tartışıp, üzerinde konuşup yarın gittiklerinde tatbik edecekleri şeyleri doğru yaparlarsa Cumhuriyetin ikinci yüzyılının ilk genel seçiminde partiyi iktidar yapmanın anahtarıdır. O anahtara o gözle baksınlar. Tabii sosyal belediyeciliği üstatlardan ve konunun uzmanlarından dinleyeceksiniz ama basit bir tanım yapmak gerekirse; kamu hizmetlerini toplumun tüm kesimlerine ayrımsız ulaştırmak, dezavantajlı grupları görmek, onlar lehine politikalar geliştirmek ve örneğin yoksulluğu yönetilecek bir süreç değil, yok edilecek bir gerçeklik ve yok etmeyi bir hedef olarak görmektir sosyal belediyecilik. Sosyal devlet ise bu hedefe somut katkılar sağlayan, somut projelere sonuna destek veren, destek olması gereken bir anlayışı temsil eder. İktidar anayasaya göre ikiye ayrılır. Birisi merkezi yönetim, diğeri mahalli idareler, yerel yönetimler.
Bugün Türkiye’de seçmenin ferasetiyle iktidar dengelenmiştir. Maalesef kanlı bir darbe girişimini araçsallaştırıp ilan edilen, birkaç ay sürecek diye söylenip yıllarca sürdürülen olağanüstü hal şartlarında rejime kasteden bir anayasa değişikliği yapıldı. Bu anayasa değişikliğinin ardından yine OHAL şartlarında bir seçim yapıldı. O seçimin devamında bir baskın seçimle daha doğrusu OHAL şartlarında yapılan bir baskın seçimle bugün tek adam rejimi olarak söylediğimiz, yasama, yürütme, yargı erklerinin neredeyse tek elde toplandığı, Meclisin yasama yetkisinin bir kısmına el konulduğu, yargının atamalarından kararlarına bir siyasi iktidarın egemen olduğu bir süreçte 2019 yılında bir fırsat ele geçti. 2023’e o umutla gittik. Ama 2023’te burada detaylarını tartışmanın artık geride kaldığı, kollektif bir başarısızlıkla hiçbirimizin masum olmadığı bir süreçle o büyük umudu kaybettik ve biraz önce tarif ettiğim duygular hakim oldu. Şimdi bir kez daha halkın öngörüsü, milletin feraseti bu orantısız gücü yerelden ve neredeyse o güce denk bir biçimde dengeledi. Şimdi şöyle bir gerçekle karşı karşıyayız; nüfusun yüzde 65’in, ekonominin yüzde 80’ine, toplanan verginin yüzde 86’sına karşılık gelen bir coğrafyada sosyal demokratlar, Anayasa’dan gelen yetkileriyle yereli yönetecekler. Genel iktidar bu projelere, bu somut politikalara katkı sağlayacak mı yoksa köstek mi olacak? Herkesin endişelendiği gibi ve geçmiş pratiğine uygun olarak onu hep birlikte takip edeceğiz. Milletimizle takip edeceğiz.
“Belediyeciliği Aytekin Kotil’lerden, Nurettin Sözen’lerden öğrendik”
Türkiye’de yerel yönetimler tarafından ilk kez ortaya konulan kentsel dönüşüm, toplu konut, metro, metrobüs, hafif raylı sistem, biyolojik arıtma gibi projeler geçmişte sosyal demokrat belediyelere aittir. Biz belediyeciliği ya da bizim başkanlarımız belediyeciliği İstanbul’da ilk tercihli yol uygulamasını hayatta geçiren Aytekin Kotil’lerden, İstanbul’da 1992 yılında ilk doğal gaz projesini hayata geçiren Nurettin Sözen’lerden, ilk Halk Ekmek Fabrikası’nı kuran Ahmet İsvan’lardan, bir yerel yönetim efsanesi Ankara’da ilk metronun temelini atmış olan Murat Karayalçın’lardan, metrolardan tramvaylara, üretim merkezlerinden, öğrenci yurtlarına, kooperatiflerden kreşlere, Türkiye’yi sosyal belediyecilik anlayışıyla tanıştıran Vedat Dalokay’lardan, Yüksel Çakbur’lardan, Celal Altınay’lardan, Ali Dinçer’lerden, Yılmaz Büyükerşen’lerden öğrendik. Cumhuriyerin ikinci yüzyılında Türkiye bu projeleri sürdüren, yenilerini üreten hayata geçiren, birbirleriyle dayanışan, görev boyunca öğrenen ve iyiyi birbirine öğreten, paylaşan sosyal demok belediyecilik anlayışını bundan sonraki beş yıl boyunca izleyecek, takip edecek.
“Kibir ve ihtiras tasfiye edilecek”
Bundan sonraki süreçte CHP’nin belediye başkanları göreve devam edip etmeyeceklerini ne genel başkandan ne MYK’dan ne Parti Meclisi’nden ne bir başka yerden büyükşehirler ve büyük ilçe belediyeler için her üç ay, iller ve ilçeler için altı ay, beldeler için yılda bir kez ellerine ulaştırılacak, vatandaş memnuniyetinin niceliksel ve niteliksel olarak ölçüldüğü objektif kriterlerle sahada takip ettirdikleri, kendi karnelerinden takip edecekler. Grafiği yukarıya doğru gidenler seçildiği günden ileride olanlar ve partisini paçasından aşağı değil partisinin elinden partiyi yukarı doğru çekenler, yönetirken şeffaf, adil olanlar ve bu yaptıkları kamuoyu tarafından teveccühle karşılananlar şüphesiz görevlerine devam edecekler. Bundan sonra CHP bu topraklara bilimi getiren, aydınlanmayı getiren, aydınlanma ateşinin meşalesini yakan ve uzun süre evinde taşıyanların partisi, ikinci yüzyılın bu kritik döneminde bu önemli anayasal yerel yönetim görevini, bu kritik bu tarihi ve bu tarihe yön verecek, o gelecekteki iktidarın anahtarını elinde tutanların sorumluluğunu çok yakından ve hepimiz, hepiniz adına takip edeceğiz. Bu süreç eninde sonunda başarıya ulaşmak zorundadır. Başarının önündeki her türlü engeli, kişisel kibir, ihtiras, kurumsal çatışmalar ve her türlü bahane başarının önünde engeldir. ve bu partinin başarıya kilitlenmiş yönetim iradesi tarafından tasfiye edilecektir.”