İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, sokak hayvanlarına ilişkin kanun teklifiyle ilgili “Teklifin gerek yöntem gerek uygulama gerek bilimsellik açısından ciddi sorunlar içerdiğini düşünüyoruz. İlgili kanun teklifi çözüm odaklı olmak yerine toplumsal sorunun daha da büyümesine neden olacak niteliktedir. Biz TBB olarak canlıların yaşamına son vermeden ‘kısırlaştır aşıla yaşat’ politikasının en üst seviyede bir seferberlikle yönetilmesi gerektiğini düşünüyoruz” dedi.
(ANKARA) – İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, sokak hayvanlarına ilişkin kanun teklifiyle ilgili “Teklifin gerek yöntem gerek uygulama gerek bilimsellik açısından ciddi sorunlar içerdiğini düşünüyoruz. İlgili kanun teklifi çözüm odaklı olmak yerine toplumsal sorunun daha da büyümesine neden olacak niteliktedir. Biz TBB olarak canlıların yaşamına son vermeden ‘kısırlaştır aşıla yaşat’ politikasının en üst seviyede bir seferberlikle yönetilmesi gerektiğini düşünüyoruz” dedi.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ikinci encümen toplantısına katıldı. İmamoğlu, birliğe ait Tevfik Göksu Konağı’nda saat 14: 00’te başlayan toplantının ardından gündeme dair açıklamalarda bulundu. Toplantının detaylarıyla ilgili bilgi veren İmamoğlu, şöyle konuştu:
“Deprem bölgesinde araştırma yapacak olan komisyonumuz çalışmaları başladı, sürüyor. Buna yön vermek adına metodolojiyi paylaştık. Deprem bölgesinde yapılan hizmetler, hem merkezi idare hem yerel idare boyutunda sürecin nasıl yönetildiği ve yürütüldüğü konusundaki tespitler Belediyeler Birliği üzerine düşen sorumluluklar, vazifeler ve elbette kamuoyuna dönük birtakım sonuçları içerecek bir biçimde bir aylık süre içerisinde tamamlanmasını öngörüyoruz. ve bu tamamlandığı an itibarıyla da yerinde yaptığımız bu tespitler çerçevesinde hem Belediyeler Birliği’nin eylem planı ortaya çıkmış olacak ve katkılarımızla o bölgede olmayı hedefliyoruz. Aynı zamanda o sonuçları açıklayacağımız encümen toplantımızı da deprem bölgesindeki bir şehrimizde yapmayı arkadaşlarımızla karar verdik. Yine özellikle destekler yapılmasıyla ilgili son beş yıla dönük bir bakış ortaya koyduk. 2018 ve 2023 yılları dahil olmak üzere. Bu çerçevede ne yazık ki adil olmayan destek sürecinin adil bir zemine kavuşması, hak eden belediyelerle belediyeler birliği bütçesinde oluşan başta araç desteğinin sunulmasıyla ilgili planlamanın yapılması ve ona göre bir algoritmanın önümüze koyulması ki bazı hassas konuların daha öncelikli ele alınması konusunda da karar birliğine vardık. Bu konuların elbette başında şu anda deprem bölgemize yapılacak hizmetler ve bütçe aktarımları gelmekte.
Yine bu tasarruf tedbirleri çerçevesinde bazı yöntem zorlukları ve tariflerin belediyeleri zor duruma bıraktığına dair başlıklarımız söz konusu. Bu başlıklar tespit edildi. Bunların içerik nasıl bir düzenlemeye muhtaç olduğu konusunda da arkadaşlarımız çalışmalarını sürdürüyor ve bu çalışmanın sonucunu da hem ilgili bakanlıklarla paylaşıyor olacağız hem de kamuoyuyla bir sonraki encümenimizle paylaşacağız.
“Avrupa Hareketlilik Haftası’na dair etkin bir çalışmayı da arkadaşlarım bugün bizlere sundular”
Özellikle şunu ifade edeyim; Avrupa Hareketlilik Haftası’na dair etkin bir çalışmayı da arkadaşlarım bugün bizlere sundular. ve inşallah Avrupa Hareketlilik Haftası dahilinde şehirlerimizde hem karbon salınımını azaltan hem sıfır karbona doğru hedef koyan şehirlerimizde insan hareketliliğini, bisiklet kullanım alışkanlığını coğrafi özelliklerine göre toplu taşımaya yönlenmeyi, fosil yakıt araçların azaltılmasına dönük etkinlik ve faaliyetlerin arttırılması başlıklarıyla önerileri yine yerel yönetimlerle paylaşıyor olacağız.
“Mültecilerin yüzde 60’ı kentsel alanlara yerleşmiş iken Türkiye’de bu oran yüzde 98’in üzerinde”
Değerli vatandaşlarımızla göçmen ve sığınmacılar konusunu da ele aldığımızı ve bu kapsamda özellikle yerel yönetimlerin nasıl zor durumda bırakıldığına da dikkat çektik. Biliyoruz ki özellikle kayıt dışı göçmenler yerel yönetimlerin nüfusuna kayıt değiller. Yani bizler hazineden bir pay alamıyoruz. Bir merkezi bütçeden bir pay alamadığımız ortamda biz yerel yönetimler olarak şehirde yaşayan bu nüfusa kendi vatandaşımıza verdiğimiz bütün hizmetleri de veriyor durumdayız. Tabii şöyle enteresan bir yüzdeyi de paylaşmak isterim. Dünya genelinde özellikle mültecilerin yüzde 60’ı kentsel alanlara yerleşmiş iken Türkiye’de bu oran yüzde 98’in üzerinde ve yüzde 98 oranında insanlar kentlerde. Bu durum birlikte yaşamanın gerçekten zorlukları özellikle yerelde deneyimleniyor.
“Kayyum uygulamasının tümden bu ülkenin gündeminden kalkması şarttır”
Bir başka konu yine gündeme aldığımız ne yazık ki ülkemizde artık bir alışkanlık gibi ya da bir rutin uygulama gibi gündemde olan ve yapılan hatta gündemde tutulmaya gayret edilen kayyum uygulamasıdır. Kayyum uygulamasının tümden bu ülkenin gündeminden kalkması şarttır. Kayyum uygulamasıyla ilgili gördüğümüz hukuki sakıncaları elbette sizlerle paylaşmak istiyorum. Öncelikle Anayasa’da İçişleri Bakanı’na görevle ilgili suçlar için uzaklaştırma yetkisi verilmişken terör örgütü maddesinde görev bağlantısı asla kurulmadığı bir hukuki zafiyettir. Terör suçunun görevle bağlantılı işlenmesi halinde ise dayanak madde karışıklığı bulunmaktadır. Hizmetlerin terör sebebiyle aksadığının tespitinin valiliğin yapması yargı teminatını bertaraf etmektedir. Meclis’in seçim yapması kuralından uzaklaşılmış olması gerçekten halkımızı o şehirlerde yaşayan vatandaşlarımızı derinden yaralamaktadır. Aynı zamanda personelinin görevden uzaklaştırılması iadesi kararı seçilmiş başkandan alınmıştır. ve vesayet makamları hiyerarşik amir konumuna girmiştir. Bu kapsamda vatandaşın iradesinin tümden yok sayılması zeminini oluşturduğu gibi aynı zamanda kurumu da neredeyse ortadan yok eden bir aşamalı süreci devreye sokmaktadır. Yine görevlendirme süresi belirsizleşen belediyenin karar yürütme temsil gibi farklı organlara sahip olmasından beklenen yarar da sağlanamamaktadır. Suçun şahsiliği prensibinden en üst seviyede uzaklaşılmıştır. Düzenleme olağanüstü koşullar altında çıkarılmış denilse de artık olağan hale gelmiştir. Neredeyse bu böyle yerleşik bir uygulamaya dönüşmüştür ki yerleşik uygulamamıza asla uygun değildir. ve bunun gibi birçok aslında uygulamanın hem şahısları hem kurumları ve hem de o beldedeki vatandaşları derinden yaraladığını, üzdüğünü, yerel demokrasiyi hırpaladığını ve açıkçası üzüntümüz bazı noktalarda tamiri mümkün olmayan tahribatlar yarattığını belirtmek isterim. Bunun ülkemize, ülkemiz yerel demokrasisine milletimizin demokrasiye olan inancına yaralar açmaktadır ve 86 milyon yurtsever vatandaşımızın bu memleketin eşit hissedarı olan yurttaşlarımızın yaşadığı bu cennet vatanda hiçbir beldemizin bu tür uygulamaları hak etmediğini düşünmekteyiz.
Yine meclisin feshi ve belediye başkanının sona ermesine, görevlerle ilgili suç işlenmesi halinde görevden almaya ve takip edilecek usule ilişkin kurallar anayasamızda ve temel mevzuat 5393 sayılı Belediye Kanunu’nda yer aldığından ayrıca kayyum düzenlemesine ihtiyaç bulunmadığını arkadaşlarımız öneriyor. Bütün bunlar hem yasanın nasıl uygulandığı mevzuatına dair hem de aynı şekilde bu kanunların birbiriyle olan çelişkisini tespit etme noktasında Türkiye Belediyeler Birliği bünyesindeki hukuk birimimizin ve uzman arkadaşlarımızın çalışmaları ışığında sizinle paylaşıyorum. Suçla mücadelenin ceza sorumluluğunun bireyselliği üzerinden sürdürülmesi gerektiği, tüm kuruma hatta personele kamu görevlilerine kayyum atanmasının devlet geleneğimize hizmetlerin devamlı ilkesine büyük aykırılıklar içerdiği, olağanüstü koşullarda getirilmiş kayyum düzenlemesinin az önce dediğim gibi olağan dönem kapsamında genişletilmemesi gerektiği, yerel yönetim geleneğimizi ve demokratik teamüllere uygun olmayan, halkın iradesini yok sayan idari nitelikli bir kararla alınan kayyum atama uygulamasına son verilmesi, değerlendirmesinde bulunuyor ve bunu da kamuoyuyla ve ilgililerle de paylaşmış olmak istiyorum.
“Teklifin gerek yöntem gerek uygulama gerek bilimsellik açısından ciddi sorunlar içerdiğini düşünüyoruz”
Yine bir başka konu ve yeterince hazırlık yapılmadığı ve bu konuda özellikle bizi derinden üzdüğünü ifade ettiğim, böylesi önemli bir konuda yeni bir kanun çıkardık diyerek neredeyse tamamında belediyeleri sorumlu kılan bir anlayışla meseleyi Meclis’e taşıyan çalışmayı doğru bulmuyoruz. Bahsettiğim konu elbette Hayvanları Koruma Kanunu. TBMM’ye sunulan Hayvanları Koruma Kanunu’nda yapacağım tespitlerin önemli olduğunu ifade etmek isterim. Teklifin gerek yöntem gerek uygulama gerek bilimsellik açısından ciddi sorunlar içerdiğini düşünüyoruz. İlgili kanun teklifi çözüm odaklı olmak yerine toplumsal sorunun daha da büyümesine neden olacak niteliktedir. TBB olarak sokak hayvanları konusundaki sorunları şöyle sıralayabiliriz. Kent yaşamı içindeki sahipsiz sokak hayvanları elbette ki tedirginlik yaratmakta ne yazık ki çeşitli saldırı vakaları olmakta, yaralanmalara hatta ölümlere sebep olmaktadır. Sahipsiz hayvanlar tabii ki maruz kaldıkları bir takım sıkıntılı hallerin olduğunu da tespit etmek gerekir. Açlık, susuzluk, hastalık, kötü muamele gibi hayatlarını tehdit eden risklerle de bu canlılar karşı karşıyadır. İlgili bakanlıklar tarafından mevcut yasaya göre yapılması elzem denetimlerde yapılmadığını belirtmemiz gerekir. Mali imkansızlıklar başta olmak üzere çeşitli nedenlerle yeterli hayvan bakım evi hizmeti veremeyen yerel yönetimlerle iş birliği yoluna acilen gidilmelidir ve bu konuda çok eksik bir zaman dilimi işletilmiştir. Bu işbirliği yapılmamaktadır.
Ve çok önemli husus yasa TBMM’ye sunulmadan önce yasa taslağında tüm sorumluluğun yüklendiği yerel yönetimlerle ve konunun uzmanlarıyla istişare edilmemiş olması ve konunun kamuoyuna açık bir şekilde tartıştırılmamış olması ne yazık ki bildiğimiz bir yöntemle sanki birileri tarafından basına sızdırılıp kamuoyu kendi kendine tartışsın yönteminin tercih edilmiş olması, uygar olmayan, demokratik olmayan bir zeminde bu taslağın TBMM’ye gelme dönemini, sürecini bize yaşatmıştır.
“TBB olarak canlıların yaşamına son vermeden kısırlaştır aşıla yaşat politikasının yönetilmesi gerektiğini düşünüyoruz”
Biz TBB olarak canlıların yaşamına son vermeden ‘kısırlaştır aşıla yaşat’ politikasının en üst seviyede bir seferberlikle yönetilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Özellikle belediyelerimiz arasında koordinasyon, gerek ilçeler gerekse birbirine sınır illerde çözüm çok büyük önem taşımaktadır. Kısırlaştırma işlemlerini süpürme şeklinde yapılması sayesinde bölgesel olarak kısırlaştırılmamış hayvan kalmaması hedef olmalıdır. Türkiye’nin dünyada en az kuduz vakası gören ülkelerden biri olması önemli bir tespittir. Dünya Sağlık Örgütü köpeklerin toplu şekilde yok edilmeye çalışılmasının işe yaramadığını, hatta ters etki yaptığını da raporlamış olması bu yasanın çalışılırken bu tür verilere dikkat edilmediğini tarafımızca tespit edilmiştir.”