İzmir Romanları Derneği Başkanı Abdullah Cıstır, Kakava gününde Roman vatandaşların sorunlarına dikkat çekerek “Yoksulluk ve yoksunluk konusunda dibine kadar yaşıyoruz. Hatta artık adına ‘derin yoksulluk’ deniyor. Günlük geçinen insanlarımızın bugün ekonominin getirdiği olumsuz etkenlerden en çok bizimkiler olumsuz anlamda etkileniyor. Herkes anayasayı konuşurken bizim geçim sıkıntılarımız var. Gittikçe de sistemden uzaklaşıyoruz. Dünden daha fazla gettolaşıyoruz” dedi.
HABER: FATİH ÖZKILINÇ – KAMERA: KERİM UĞUR
(İZMİR)- İzmir Romanlar Derneği Başkanı Abdullah Cıstır, Kakava gününde Roman vatandaşların sorunlarına dikkat çekerek “Yoksulluk ve yoksunluk konusunda dibine kadar yaşıyoruz. Hatta artık adına ‘derin yoksulluk’ deniyor. Günlük geçinen insanlarımızın bugün ekonominin getirdiği olumsuz etkenlerden en çok bizimkiler olumsuz anlamda etkileniyor. Herkes anayasayı konuşurken bizim geçim sıkıntılarımız var. Gittikçe de sistemden uzaklaşıyoruz. Dünden daha fazla gettolaşıyoruz” dedi.
6 Mayıs, baharın habercisi olarak Anadolu’da Hıdırellez, Romanlarda ise Kakava günü olarak kutlanıyor. İzmir Romanlar Derneği Başkanı Abdullah Cıstır, Kakava gününde Roman vatandaşlarının sorunlarını ve beklentilerini ANKA Haber Ajansı’na anlattı.
Romanların dezavantajlı ve dünyada kırılgan gruplar olarak tanımlandığını belirten Cıstır, “Bizim eğlenmek için sadece Kakava gününe ihtiyacımız yok. Sadece Hıdırellez’e ihtiyacımız yok. Bugün bu coşku sel oluyor, çağ olup akıyor gidiyor. Birçok farklı toplum disiplini de aslında neredeyse bize endekslenen bu Hıdırellez Şenliği aslında. Hıdır ile İlyas’ın buluşmasından doğan bir bahar şenliği adı ama biraz daha Romanlara endekslendi. Bizim de kültürel kodlarımızın getirdiği tarihi bir arka planı da var tabii ki Kakava ve Hıdırellez’in” dedi.
“DÜN YOK SAYILIYORDUK, BUGÜN VARLIK TANISI KONULDU”
Romanların sorunları ve beklentilerine yönelik son 20 yıl içinde yapılanları anlatan Cıstır, “2009’da biliyorsunuz Roman açılımı oldu. Arkasından özür geldi. Ardından 2016’da hükümetimizin Roman Eylem Planı açıklandı. 2019’da İnsan Hakları Günü’nde Sayın Cumhurbaşkanımızın tekrar ikinci bir kararnamesi çıktı ve ilgili bakanlıkların ‘azami dikkatine çekiyoruz’ diye. Herkes azami ilgilensin diye. Şimdi azami ne demek? ‘En yüksek düzeyde ilgilenilsin’ demek. Bugün bakanlıklarımızın, Romanlara ilgisi çok düştü. Yani bundan 5-10 sene evvel bir coşkuyla çok daha fazla buluşmalar oluyordu. ‘Sizin için neler yapabiliriz’ ya da ‘Birlikte neler yapabiliriz’ beklentisi ortaya konuluyordu. Konjonktürel süreçte baktığınız zaman Romanlarla ilgili artık bir varlık tanısı var ülkede. Dün yok sayılıyorduk. Bugün galiba varmıştan bir sekiz milyona varan göreceli olarak kullandığım bu rakamlarla ilgili bir varlık tanısı konuldu. Avrupa Birliği ilerleme raporlarında çok olumlu örnekler olmakla beraber Türkiye’de de bu konuda bir adı açılım, bir adı işte eylem planlarıyla ilgili toplumun ihtiyacına cevap verebilecek matbu belgeler ortaya çıktı. Ama sahada işlevselliği var mı? Yok. Göreceli olarak ‘hiçbir şey yapmıyorlar’ demiyoruz. Ama bu konuda hem özrün altı dolmuyor hem de diyaloglar azaldı otoriteyle. Görünürlüğümüz arttı, sorunlarımızın herkese anlatıyoruz. Ama bütçeye, mevzuata takılıyoruz ya da bir otoritenin kişisel inisiyatifiyle yürüyen sürece takılıyoruz. Dolayısıyla yeterli mekanizmalar kurulmadı. Kurulan mekanizmalara da işlevsellik kazandırmamakla ilgili bir çaba var. Bunu da anlamak mümkün değil” dedi.
“MECLİSTE BİR TANE ROMANI SIĞDIRAMADILAR”
“20 yılda aldığımız mesafeyi yadsımamakla beraber aldığımız mesafeyi çok yadırgıyorum” diyerek sözlerini sürdüren Cıstır, şunları kaydetti:
“Bugün itibarıyla dün lütuf olarak görülen iki tane AK Parti ve CHP’de birer tane vekilimiz varken bugün 600 kişilik Meclis’te bir tane Romanı sığdıramadılar. Demografik yapının temsiliyetiyle ilgili ki siyaset insanla yapılıyorsa bunun adı yok saymaktır. Dolayısıyla Romanlarla ilgili süreç geriye düşmüştür. Yani A liginden ikinci, üçüncü lige düştük. Çünkü yukarıdan başlıyor iş. Yerelde de baktığınız zaman özellikle batı coğrafyasında. Siyaset üstü bir üslupta söyleyeceğim; bütün belediyelere baktığınızda Romanlara bir statü kazandırılmıyor. Çöpçü, parkçı, bekçi. İçimizde üniversite mezunları da var. Bir toplumu kalkındırmak kalkınma politikalarıyla beraber sosyal statü vermektir. Bu topluma özrün altı o zaman dolar. Bu sosyal statü toplumu taçlandırır ve ihtiyaca göreceli olarak da olsa cevap verir.
“HALA TOPU TACA ATAN YAKLAŞIMLAR VAR”
Diğer taraftan sorun başlıklarımız belli. Ayrımcılık yaşıyor muyuz? Hala dibine kadar yaşıyoruz. Siyaset mekanizmasında da yaşıyoruz. Bürokrasi mekanizmasında da yaşıyoruz. Toplumumuz kendini ifade etmeye başladı. Yeni liderlerimiz çıkmaya başladı. Fakat hala topu taca atan yaklaşımlar var. Bunu toptancı bir zihniyetle söylemiyorum. Örneğin İzmir Büyükşehir’de iyi bir uygulama varsa ilçe bunu takip etmiyor. Algıda bütünlük yok. ya da genel merkezde Parti Meclisi’nin onay verdiği bir CHP Roman Eylem Planı varken bir bakıyorsunuz aşağıda buna ihtiyaca cevap verebilecek spesifik yaklaşımlar yok. Diğer taraftan sayın Cumhurbaşkanımızın, hükümetin, AK Parti’nin Roman Eylem Planı var iken Sayın Cumhurbaşkanımızın kararnamesini valiler neredeyse yok sayıyor demeyeceğim ama kıyısından geçiyorlar. Dolayısıyla burada matbu belgeler bir kazanım. Biz geçtiğimiz yıl İzmir Büyükşehir Belediyesi’yle işbirliği protokolü imzaladık. Bu çok değerli yerelde bir işbirliğinin gelişmesi. ‘Sizi tanıyorum, anlıyorum, birlikte çalışalım’ demek. Bunun üzerine koymakla ilgili de bütün coğrafyalarda aslına bakacak olursanız bu tür iş birliği protokollerine ihtiyaç var. Yeniden bir kucaklaşma sürecine ihtiyacımız var. Helalleşme diyelim, kucaklaşma diyelim. ya da birlikte nasıl yol alabiliriz diye otoriteyle tekrar yeniden masada kah müzakereye kah mücadeleye yeniden başlamamız gerekiyor. O yüzden aldığımız mesafeyi yadsımıyorum derken daha da iyi olabilirdik.”
“ARTIK ADINA ‘DERİN YOKSULLUK’ DENİYOR”
Roman vatandaşların yaşadıkları mahallelerdeki tabloyu da aktaran Cıstır, şunları aktardı:
“Hala bir sefer yoksulluk ve yoksunluk konusunda dibine kadar yaşıyoruz. Hatta artık adına ‘derin yoksulluk’ deniyor. Günlük geçinen insanlarımızın bugün ekonominin getirdiği olumsuz etkenlerden en çok bizimkiler olumsuz anlamda etkileniyor. Sebebi orta direk bir iş insanını bile evine ev hizmetçisi, bakıcı alması gerekirken Roman mahallesinde güvenilir ablalarımız varken abla diyor ‘haftada bir gel, 20 günde bir gel.’ Mahalleye hapis oluyor kadınımız. Hala okula devamsızlıklar çok yüksek. Burada tamamlayıcı eğitimlere ihtiyaç var. Hem milli eğitimi hem de sosyal belediyeciliğin tamamlayıcı eğitsel faaliyetlerini Roman mahallelerinde yerindelik ilkesiyle dünden daha fazla görmeye ihtiyacımız var. Çünkü ‘okuyacaksın da ne yapacaksın’ diyor veli. Okuyanlar diyor ‘iş bulamıyor’. ‘Hiç olmazsa babanla hurdaya çık’, diğeri ‘babanla çiçeğe çık’ diyor. Kızlara da ‘annenle iş yerine git’ deniliyor ‘hiç olmazsa büyüyünce ayakta durabilecek bir iş sahan olsun’ diye. Böyle bir devran dönüyor Roman mahallelerinde. Oysa hizmete erişmek için eğitimin ön şart olduğu kesin.
“EŞİT VATANDAŞLAR OLARAK ANAYASADA TABİR EDİLİYOR AMA EŞİT OLMADIĞIMIZI HEPİMİZ BİLİYORUZ”
Malumunuz ama biraz da zor bir dokumuz var. Sosyal devletin tüm unsurları yeterince bizimle ilgilenmiyor. Roman mahallelerinde istihdam talebi oluştuğu zaman birçok meclis üyemiz ‘Gideceğiz yine iş isteyecekler’ diye de onlardan yüksünme alıyoruz. ya arkadaş bizi 100 yıldır geride bırakan sizsiniz. Dolayısıyla sosyal içerme kavramını dahil etme anlayışını nereye koyacağız? Özrü nereye koyacağız? Eylem planlarını nereye koyacağız? Geride kalan bu toplumla ilgili bu makas arasını kapatmak için ihtiyaca cevap verilecek yaklaşımları nereye koyacağız? Bu yüzden aslında çok fazla sıkıntılar var ama tabii ki Türkiye’nin hem dünyadaki konjonktürel süreçte hem de bölgemiz bir savaş içerisinde ama olmasa da bizim bugün bu sistemde eşit vatandaşlar olarak anayasada tabir ediliyor ama eşit olmadığımızı, hem mahallelerimizdeki coğrafi altyapıdan, hem de insan kaynağını yeterli olmadığından hepimiz biliyoruz.
“OTORİTEYE SESLENİYORUM”
Dolayısıyla biz anayasa uzlaşma komisyonuna katılmıştık. O günkü Meclis Başkanımız Sayın Cemil Çiçek’in resmi davetiyle Türkiye’de katılan tek dernek başkanıyım. Orada eğitim, barınma, yaşam, çalışma hakkımızın koruma altına almasıyla ilgili beklentiler ifade etmiştik. Bugün yeni anayasa hazırlıkları var ya hani fikirsel olarak neyi çıkacak karşımıza bilememekle beraber bugünkü anayasadan aslında hala beklentilerimiz bu. Çalışma, yaşama, barınma, eğitim hakkımızın koruma altına alınması. Bakın bugün hala eğitimle ilgili mevzuatta yer almasına rağmen sosyal devletin babası vali, kaymakam, belediye başkanı nerede? Bu çocukları daha fazla okulda tutmanın tedbir ve teşvik sistematiğini devreye sokmak için yaptırımlar nerede? Bize de kolaycı davranıyoruz tabii ki. Biraz nemelazımcı davranıyoruz. Burada farkındaysanız hem içeri hem de otoriteye sesleniyorum; Bizi dahil edin. Sosyal statüden tutun, siyaset mekanizmalarına, bürokrasiye kadar. Belediyelerde masabaşı işlere kadar.”
“DÜNDEN DAHA FAZLA GETTOLAŞIYORUZ”
“Herkes anayasayı konuşurken bizim geçim sıkıntılarımız var. ve gittikçe de sistemden uzaklaşıyoruz. Dünden daha fazla gettolaşıyoruz” diyen Cıstır, son olarak da şunları söyledi:
“Evime, mutfağıma, gelirime, tıkan yavaşlamış, durmuş işlerime. Hızır’ın eli değsin. Bedenime, sağlığıma, kavuşmanın mutluluğu gelsin. Dünyaya, memleketime, hayatıma barış, huzur, sevgi ve bereket aksın. Bu da bizim romanlarla ilgili aslında barışla iç içe yaşayan hiçbir savaşa müdahil olmamış, hiçbir karışıklığa müdahil olmamış bu toplumun barışsal, simgesel bir bereket duasıdır.”