Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, “Azıcık olsa pazarlayabilecekleri, parlatabilecekleri, süsleyebilecekleri bir şey olsa Tayyip Erdoğan bunu başkasına duyurtur mu? Zaten Abdullah Güler’e anlattırdıkları anda şunu görüyorsunuz; kendileri de verdiklerinin hiçbir işe yaramayacağını biliyor. 2 bin 500 liralık bir zam açıklanıyor. Bu memlekette vahşetin, emekçi düşmanlığının, alın teri düşmanlığının fotoğrafını çekmek istiyorsanız işte o 2 bin 500 lira zammı açıklayan fotoğraf hepimize yeter” dedi.
(TBMM) – Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, “Azıcık olsa pazarlayabilecekleri, parlatabilecekleri, süsleyebilecekleri bir şey olsa Tayyip Erdoğan bunu başkasına duyurtur mu? Zaten Abdullah Güler’e anlattırdıkları anda şunu görüyorsunuz; kendileri de verdiklerinin hiçbir işe yaramayacağını biliyor. 2 bin 500 liralık bir zam açıklanıyor. Bu memlekette vahşetin, emekçi düşmanlığının, alın teri düşmanlığının fotoğrafını çekmek istiyorsanız işte o 2 bin 500 lira zammı açıklayan fotoğraf hepimize yeter” dedi.
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, TBMM’de basın toplantısı düzenledi. Baş, en düşük emekli maaşının 12 bin 500 TL olarak açıklanmasına tepki göstererek şöyle konuştu:
“Aslında iktidarın nasıl bir karaktere sahip olduğunu gösteren günlerden geçiyoruz diyerek başlayayım. Bu yasama yılında neredeyse halkın gerçek gündemini içeren hiçbir kanun maddesini Meclis’in gündemine taşımayan iktidar şimdi yasama yılı son bulurken Meclis Anayasaya göre tatile girmesi gerekirken Meclis çalışmalarını uzatmaya karar verdi. ve tam anlamıyla kendi karakterini yansıtan yasaları apar topar halkın gözünden kaçırarak çıkartmanın arayışı içerisinde. Buraya gelmeden önce Tarım Komisyonu’nda Hayvan Hakları Yasası’nın görüşmeleri başladı. En tipik örneklerinden bir tanesi. Konuyla ilgili yıllardır çalışan, emek veren, düşünen, pratik olarak sahada çalışmalar sürdüren kitle örgütlerinin temsilcilerini bile dinleme ihtiyacı hissetmeyen, onların bu komisyonunu izlemesini, söz söylemesini en doğal biçimde talep eden, muhalefete sırt çeviren apar topar meseleyi üzerini örterek kapatıp yangından mal kaçırır gibi kanunu çıkartmaya çalışan bir anlayış. Ama şöyle bir hepsine birden bakalım. Yani Meclis kapanacak mı kapanmayacak mı, neler konuşuluyor Meclis’te diye baktığımızda iktidarın emekçi, yoksul, halk düşmanı karakterini gösteren bir sözde tasarruf paketiyle karşı karşıyayız. Vergilerde halktan yeterince çalamadıklarını düşünüyor olmalılar ki yeni artışlara gidecekler. Fatura yurttaşa bindirilecek.
Hayvan düşmanı karakterlerini gösteriyorlar. Öğretmen düşmanı karakterlerini gösteriyorlar. Kadın düşmanı karakterleri 9. Yargı Paketi’ne dahil olmuş durumda. Ama öbür tarafta sokakta yaşayan yurttaşın fabrikadaki, atölyedeki, işçinin, emekçinin plazadaki, hastanedeki, okuldaki emekçinin, emeklinin hiçbir derdi bu iktidarın gündeminde değil.
“Mehmet Şimşek’in açıklamalarına yalan sözcüğü yetersiz kalıyor”
Biz yalnızca isimleri, şahısları değiştirmek için mücadele etmiyoruz. Bizim esas mücadelemiz işte bu siyaset anlayışının, bu siyaset ikliminin köklü olarak değişmesidir. Bu düzenin değişmesi için mücadele ediyoruz. Çünkü bu düzen değişmedikçe isimler değişse de aslında hiçbir şeyin değişmeyeceğini deneyimle yaşadık, görüyoruz ve biliyoruz. Günlerdir iktidarıyla ve maalesef muhalefetiyle halkımız biraz da bu çarpık zihniyete ikna edilmek isteniyor. İktidar çıkıyor ekonomik kriz var diye bir yalanı sürdürüyorlar. Muhalefet de çıkıyor ‘para yok. Kasa tam takır. O yüzden emekliye, emekçiye zam yapamıyorlar. Yönetemiyorlar’ diyor. Biz de şunun altını çiziyoruz; ortada bir ekonomik kriz falan yok. Ortada bir yönetemiyorlar denilecek durum yok. Burada amaçladıkları bir şey var. Bu ekonomik yıkımın faturasını emekçiye, yoksula yıkmak istiyorlar. Yurttaşı sindirmek istiyorlar. Bu vahşetin normalleştirilmesi için bir çaba içerisindeler. O yüzden tam da istedikleri gibi yönetiyorlar. Mesela ne diyor Mehmet Şimşek o vergi paketinde, ‘çok kazanandan çok az kazanandan az vergi alınması ilkesiyle hazırlanmış bir paket.’ Yalan sözcüğü yetersiz kalıyor. Buradan dil bilimcilere çağrı yapıyorum; Adalet ve Kalkınma Partisi’nin insanların gözünün içine baka baka sistematik bir biçimde gerçek olmayan verileri paylaşıyor olması artık biz yalan dediğimizde bu hafifliyor. Yani sözlüğe baktık yalan gerçek olmayan ifade demek. Burada gerçek olmayan ifadenin çok ötesinde bir şey sistematik bir biçimde devam ediyor. Şimdi ne diyor mesela? Pakette dar gelirli vatandaşlarımıza yönelik bir hüküm yer almıyor. Bakın o kadar acayip bir cümle ki bu. Zaten memlekette sorun, dar gelirlinin sorunu değil mi? Yoksulun, emekçinin sorunu değil mi? Sen onun hayatını düzeltmekle yükümlü değil misin? Ama sanki onlara yeni bir vergi verilmiyormuş, vergi yüklenmiyormuş gibi bunu da bir övgü vesilesi, bunu da bir kendisine alkış bekleyen bir biçimde anlatan bir anlayışa sadece yalancı demekle yetinemiyorum.
Şimdi iktidar böyle konuşunca TÜSİAD Başkanı da çıkmış geçen hafta diyor ki ‘biz de fakirleştik. Herkes fakirleşti.’ Buna yalan demek yalanı normalleştirir. Şimdi 2024 yılı küresel servet raporu var. Herkes ulaşabiliyor. Bakıyoruz. Türkiye bireysel servet artışında dünyada birinci. İkinci bile değil. Yani zenginlerin en zengin olduğu yer Türkiye. Hani ekonomik kriz? Hani hepimiz fakirleşmiştik? Ama zenginleştikçe zenginleşiyorlar. Aynı rapora göre milyoner sayısındaki artışla kaçıncı sıradayız? İkinci. Türkiye’de zenginler her gün zenginleşiyor. Ama ekonomik kriz var değil mi?
“Bizler hepimiz yoksullaşıyoruz. Patronlar kazanmaya devam ediyor”
Yurttaş beş parasız kaldı. Ev almak hayal artık. Hani patronlar da sıkıntıda ya gelin bakalım. Yurt dışında ev alan Türklerin sayısında bir patlama var. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları yurt dışında evler alıyorlar. Bakın 2023 yılında Dubai’de satılan en pahalı evi de bir Türk almış. 130 milyon dolar. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yurt dışında ev alma oranı iki katından fazlaya çıkmış. Yurt dışında para saçma rekoru kırıyor zenginlerimiz. Bitti mi? Yok. Hani asgari ücrete neden zam yapmıyorlar? Patronlar zarara girer, fiyatlar artar, fiyatlar artınca da enflasyon çıkar değil mi? Çok basit yani böyle anlatıyorlar. Hepsi aynı cümleleri kuruyor. 2023 yılında en büyük 500 sanayi şirketinde maaş ödemelerinin ücret ödemelerinin satışlara oranına bakıyoruz. Yüzde 17’lerden yüzde 6’lara düşmüş. Ne oldu? En büyük şirketin satışlarına kıyasla maaşlarının oranı son 40 yılın en düşük seviyesine geldi. Ücretlerden eksilen pay yurttaşa mı yayıldı? Ücretlerden eksilen payların hepsi patronları daha zengin yapmaya gidiyor. Ücretler düştükçe patronlar daha fazla kazanır oldu. Başka hiçbir faydası yok. Toplumsal tek bir faydası yok. Bizler hepimiz yoksullaşıyoruz. Patronlar kazanmaya devam ediyor.
“Bütün yalanlarını suratlarına çarpmaya devam edeceğiz”
Bütün yalanlarını suratlarına çarpmaya devam edeceğiz. Çünkü külliyen yalan söylüyorlar. Bakın milli gelirde emeğin payını düşürmekte rekor kırdılar. Bu memlekette her şeyi alın teriyle üreten insanlar emekçiler, bizler ama milli gelirden aldığımız pay her gün düşüyor. Bu ülkede yaratılan beş liranın yalnızca bir tanesi emeğe düşüyor. Ama her nasılsa emeğe bir lira zam yapınca patronlarımız sıkıntıya giriyorlar. Daha az kar edecekler diye paniğe kapılıyorlar. Türkiye arkadaşlar Afrika’nın en geri rejimleriyle yarışır halde gelir dağılımındaki eşitsizlikle. Bu iktidar ne yaptı? Bizi dünyada gelir dağılımı eşitsizliğinde en dip noktalara taşıyan bir iktidar oldu. Alın teriyle yaşayan fakirleşti. Namuslu insanlar fakirleşti. Zenginler daha zengin oldu. Hırsızlar daha zengin oldu. Adını koyalım. ve bu bilmeden, istemeden, yok yönetemiyorlar falan değil, bilerek, isteyerek zenginleri daha zengin yapmak için çalışan, yoksulun tepesine binen bir iktidar var memlekette. İşte bu Mehmet Şimşek bu programın yürütülmesi aracısı.
“Azıcık pazarlayabilecekleri, parlatabilecekleri bir şey olsa Tayyip Erdoğan bunu başkasına duyurtur mu?”
Haftalardır, aylardır burada, sokakta bağırıyoruz, emekliler isyan ediyor 10 bin lira olmaz. 10 bin lira en düşük emekli maaşı olamaz diyoruz değil mi? Şimdi iktidar 15-20 gün önceye kadar konuyu görmemezlikten geliyor. Savunanlar var utanmazlar. Abartmayın diyenler var hiç yaşamadıkları için. Yani 10 bin lirayla ay sonunu getirmek ne demek bilmedikleri için. Şimdi sonra nihayetinde artık o yükselen tepkiyi, öfkeyi, hayatın gerçeğini herhalde sarayın duvarlarına da çarpmaya başlayınca gördüler. Hesap yapıyoruz, çalışma yapıyoruz, şunu yapıyoruz, bunu yapıyoruz. Ondan sonra dediler ki ‘evet bir zam olacak galiba. Bu zammı Grup Başkanı Abdullah Güler açıklayacak’ dediler. Şimdi bu bizimle dalga geçmek değil mi? Tırnak içinde söylüyorum. Bir müjde olsa ortada. Azıcık olsa pazarlayabilecekleri, parlatabilecekleri, süsleyebilecekleri bir şey olsa Tayyip Erdoğan bunu başkasına duyurtur mu? Bütün televizyonları çağırırlar değil mi? Tayyip Erdoğan toplar bütün basını gümbür gümbür bunu anlatır. Zaten Abdullah Güler’e anlattırdıkları anda şunu görüyorsunuz; kendileri de verdiklerinin hiçbir işe yaramayacağını biliyor. Bunun beklentileri asla karşılamayacağını biliyor. Bunun hiçbir anlamı olmayacağını biliyor. 2 bin 500 liralık bir zam açıklanıyor. Bakın net söylüyorum; bu memlekette vahşetin, emekçi düşmanlığının, alın teri düşmanlığının fotoğrafını çekmek istiyorsanız işte o 2 bin 500 lira zammı açıklayan fotoğraf hepimize yeter.”