8 yaşından 22 yaşına kadar tarlalarda çalıştı. Mezhep farklılığı olduğu için ailesinin sırt çevirdiği eşini bir telefonla kaybettikten sonra eve kapanıp yasını bile yaşayamadı, çünkü okutması ve büyütmesi gereken bir oğlu vardı. Adana’da seyyar dönercilik yaparak hayata tutunan Yeter Şenbaş’ın şimdi ise tek bir hayali var.
Fazilet Şenol / Milliyet.com.tr – Aslen Adıyamanlı olsa da 1982’de Mersin, Tarsus’ta dünyaya geldi. Geniş bir ailenin içinde gözlerini dünyaya açan Yeter Şenbaş, kız çocuğu olduğu için okutulmadı. İlkokulu öğretmeninin ısrarları sayesinde bitirdi. 8 yaşında henüz ilkokul ikiye giderken Çayırova’da tarım işçiliği yapmaya başlamıştı. İri yarıydı ve çalışmayı da seviyordu. “Çalışkandım, babam da öyle olunca ‘Çalış o zaman’ dedi. Ben de çalışmayı sevdiğim için çalıştım” ifadelerini kullanan Yeter Şenbaş, 8 yaşında 62 gününü pamuk tarlalarında çalışarak geçirmişti. O günden beri ömrü boyunca çalıştığını söyleyen Şenbaş ise şimdi arabasında yaptığı sıkma gözlemeler ve tavuk dönerle hayatına devam ediyor.
ÇALIŞMAYA 8 YAŞINDA BAŞLADI
Doğduğu ailede, annesinin babasının büyük kız kardeşlerinin akrabaları da dahil olmak üzere herkesin çalıştığını ifade eden Şenbaş, çalışmaktan başka bir hayat görmemişti. “Hayat sadece çalışıp hayatta kalabilmek gibi bir şeydi bizim için. Evin içinde anne yemek yapar, baba çalışır çocuklar büyüdü mü onlar da çalışır” ifadelerini kullanan Şenbaş evlenip 22 yaşına gelene kadar tarlalarda ter döktü. Sebze, meyve her türlü şeyi yetiştirip alnının akıyla parasını kazandı. Hayatının dönüm noktalarından biri ise çalıştığı tarlada eşiyle tanışması oldu:
“Yevmiyelerimiz az diye 1 Mayıs’ta greve çıkmıştık. Tarım işçisi olan Barbaros Mahallesi’ndeki herkes çalışmayı durdurdu. 1 hafta, 10 gün kimse çalışmadı. Tarım işçileri çalışmayınca da oradaki mahsuller yerde kalmasın diye köyden işçi getirdiler. Eşim de gelen o işçiler arasındaydı. Bir süre sonra grev bitti, biz de çalışmaya başladık. Eşimle birlikte gelen arkadaşları da çıkartmadılar ‘zor zamanlarımızda yanımızdalardı devam etsinler’ diye. Böylece birlikte çalışmaya başladık eşimle. Ben sebze bölümünde, o gül serasında çalışıyordu. Eşim 2 sene uğraştı, koştu peşimde. Çünkü mezhep farklılığından dolayı ailemin birlikteliğimize izin vermeyeceğini biliyordum. Ben Sünni’ydim, eşim Alevi’ydi. ‘Olmaz’ gözüyle baktığım için ‘Yok’ diyordum ama eşimi de seviyordum. Bir gün ‘Buluşalım, konuşalım’ dedi. Ben 2 sene sonra kabul ettim ve buluştuk.”
Hayatı gibi evliliği de zor olmuştu. 3’üncü buluşmalarında ayrılma kararı alacaklardı. Ancak eşi çoktan Yeter Şenbaş’ı Adana’ya kaçırmıştı. Eşine ‘Aileme bunu yapamam’ dese de Şenbaş’ın ifadelerine göre Tarsus sınırlarını çoktan geçmişlerdi. Bir süre sonra Yeter Şenbaş’ın kaçtığını öğrenen ailesi ise geri dönmesini istedi, kimseye söylemeyeceklerini ve düğün yapacaklarını belirtmişlerdi. Bu sözler üzerine Şenbaş, baba evine geri döndü. Ancak sonrasında ailesi sözünü tutmadı. Ailesinin hepsine kabul ettirse de büyükbabası bir türlü evliliklerine onay vermiyordu. O günleri “Ne öldürdüler ne de verdiler. İki seçeneğe de razıydım ama hiçbiri olmadı” diyerek anlatan Şenbaş, bu şekilde yaşayamayacağını fark etti ve arkadaşından aldığı bir telefonla eşini aradı. Bu defa ikinci kez kendi isteğiyle eşine tekrardan kaçtı.
YORULUNCA ARABA SATIN ALDI
Sonrasında eşiyle birlikte çalışmak için Kıbrıs’a gittiler. Orada tutunamayan yeni evli çift Adana’ya geri döndü. “Her şey çok zordu; evliliğim de evlenmeden önceki hayatım da” diyen Yeter Şenbaş ve eşinin hayatı aldıkları bir haberle altüst oldu. Kayınbiraderi 28 yaşında trafik kazasında hayatını kaybetmişti. Abisi kardeşinin ölümünü kaldıramadı, psikolojisi bozulup panik atak hastası oldu. Her şey üst üste gelince eşinin çalışamadığını ve her şeyi tek başına göğüslemek zorunda kaldığını söyleyen Şenbaş, o günleri şöyle anlattı:
“Önce Adana’da bir nakliyat firmasında 1-2 sene oğlum doğana kadar çalıştım. Hamile olduğumu öğrenince oğlum 9 aylık oldu, eşim de iş bulamadı o zamanlar. ‘Sen çocuğa bak, ben çalışırım’ dedi. Ben çalıştım, eşim çocuğa baktı. Bir erkek lisesine çalışmaya girip 3 sene öyle çalıştım, eşim de iş bulunca çocuğu kreşe verdik. Oğlum 6 yaşındayken amcası vefat etti, eşim de çalışamaz hale geldi. Yine tek başıma mücadele etmek zorunda kaldım her şeyle. Ev kira, çocuğumuz var. En son dönercilik yapmıştım. Fabrika işleri vs. derken büfe gibi bir yerde döner yapıyordum. Ancak bir süre sonra eşime, ‘Kendi işimi yapmak istiyorum, çalışamıyorum artık’ dedim. Çünkü hayatın verdiği yorgunluk, stres bir yana 8 yaşından 30 küsur yaşına kadar bir fiil çalışmışım. Geçenlerde hesapladım, 34 yıldır çalışıyorum.”
OĞLUYLA TEK BAŞINA KALDI, YILMADI
Bir tabla da olsa kenara koyup sıkma gözleme yapacağını söyleyen Yeter Şenbaş’ın eşi de karısına karşı gelmedi, kenarda olan paralarıyla şimdi Adana, Aliya İzzet Begoviç Bulvarı’nda duran bir araba satın alıp orayı seyyar dükkan haline getirdiler. “Eşim ‘O zaman ben de yanında durayım. Çalışamıyorum zaten, dışarda en azından sana yardım ederim’ dedi. Ben de ‘Paket ve market işlerini sen yaparsın’ dedim, öyle başladık. Fazla duramıyordu, beni bırakıp eve gidiyordu. Arabalar bile onu rahatsız ediyordu. Ses falan oldu mu giderdi hemen duramazdı. Biz işe başladığımızda pandemi de başladı zaten; bir açıyorduk bir kapatıyorduk” diyen Şenbaş’ın hayatı ise pandemiden sonra bambaşka bir noktaya evirildi.
Eşi panik atağın verdiği huzursuzlukla sürekli hastaneye gidiyordu. Bu esnada Kovid’e yakalandı, 1 ay hastanede tedavi görse de ne yazık ki kurtulamadı. Bir sabah aldığı acı telefonla 14 Aralık eşinin ölüm yıl dönümü oldu. Bundan sonra Yeter Şenbaş oğluyla tek başına Adana’da hayata tutunmaya başladı. Ailesi de eşi öldükten sonra iletişim kurmadı. Yalnızca 3 kız kardeşi, annesi ve 2 dayısıyla görüştüğünü söyleyen Yeter Şenbaş, her şeyi tek başına göğüslemeye devam etti.
“İşleri mecbur tek başıma yürütmeye devam ettim ta ki belimi sakatlayana kadar. Belimde iki fıtık vardı, biri patladı. Kuyruk sokumumda kırık vardı. İşim çok yorucu ve ağırdı. Sabah 04.30 gelip market, kasap, ağır yüklerin taşınması gibi aklınıza gelecek her türlü işi yapıyordum. Oğlum varken de ‘pes’ diyemedim. Nasıl diyeceksin? Hiçbir yerden de destek almayınca çalışmaktan başka bir seçeneğiniz yok, mecbursunuz. Oğlum daha yeni ortaokulu bitirdi, liseye başlayacak. Zaten oğlum benden daha kötü oldu, benim ayakta kalmam gerekiyordu. Bütün her şey üstüme yıkıldı. Ben bir eş kaybettim, oğlum bir baba kaybetmişti. Bence baba, eşten daha ağır geliyor. 13-14 yaşındaydı babasını kaybettiğinde, çok zor oldu onun için. Hatta şimdi babası sırf bağlama çağlıyor diye bir senedir oğlum evin içinde bağlama çalmayı öğrendi.”
‘KADINLAR ÖZGÜR OLSUN, MİNNET ETMESİN’
Hiçbir şekilde neşesini, kahkahasını ve mücadele azmini kaybetmeyen Şenbaş’ın arabasında ise şimdi iki çalışanı var. “Ben kazanıp çalışanlarım kazanıyorsa işlerim çok şükür iyiye gidiyordur” diyen Şenbaş, mesaiye sabah 06.00’da başlıyor. Çay koyup kahvaltı için gerekli hazırlıkları yaptıktan sonra çalışanları sabah 07.00’de geliyor ve akşam 18.00 gibi kapatıyorlar. Yurt dışından dahi gelen misafirleri olduğunu söyleyen Şenbaş’ın hayali ise bir dükkanının olması:
“Annemle konuştuğumda iki odalı bir evin olsaydı diyor. Ben de ‘Anne bir tane dükkanım’ olsun diyorum. ‘Sen dükkanı ne yapacaksın, hep çalışacak mısın?’ diyor. Bana bakacak kimse de yok ne yapacağım, çalışacağım tabii ki. Çünkü kadınlar evde oturmamalı. Kadının bir erkeğe bağımlı olmaması lazım. Bedenen değil, fikren de bir kadın özgür olmalı. Maddi özgürlüğünü eline aldığın an fikren de özgürsün. Kadınların özgür olması için çalışması gerek. Benim için özgür olmak kadar güzel bir şey yok. Şimdi çok teklif geliyor ‘Gel evlen, hayatını yaşa’ diye. İstemiyorum. Beni bilen bir insan benim gerçekten de istediğim şeyi biliyor. Bana, ‘Dükkan açabilirsin, çalışabilirsin’ diyorlar ancak başkasının yaptığıyla değil kendi yaptığımla dükkan açmak istiyorum. Öteki türlü yine başkasına minnet etmiş oluyorsun.”