Çok genç yaşlarda başlayan yakın arkadaşlık ile aşk birbirinden çok keskin çizgilerle ayrılmıyor çoğu zaman. Birbirini tanırken benzer şekilde coşkuya kapılıyorsun, “hakkında her şeyi duymak istiyorsun”. Gördüğün her güzel şeyi ona anlatmak …
Çok genç yaşlarda başlayan yakın arkadaşlık ile aşk birbirinden çok keskin çizgilerle ayrılmıyor çoğu zaman. Birbirini tanırken benzer şekilde coşkuya kapılıyorsun, “hakkında her şeyi duymak istiyorsun”. Gördüğün her güzel şeyi ona anlatmak istiyorsun. Kesinlikle benzer şekilde kıskanıyorsun, onun için en önemli, ona en yakın, hayatında en birinci sen ol istiyorsun.
Büyüdükçe böyle bağlar kurulmuyor artık eskisi gibi. Zaten eskisi kadar hesapsızca âşık da olmuyorsun. O gençlik arkadaşlıklarının, yakınlıklarının, aşklarının yeri dolmuyorsa, eskiyen kalbimizden belki. O kişi(ler) hep hayatının bir yerinde dönüp sığınmak isteyeceğin liman olarak kalıyor senin için. Buna fırsatın bazen oluyor bazen olmuyor… Fırat ile Yılmaz’ın oluyor mu, elbette söyleyip okuma keyfinizi bozacak değilim.
Mehmet Bilal Dede’nin İthaki Yayınları’ndan çıkan son romanı “Unutmadan”ın kahramanları, Fırat ile Yılmaz. Bambaşka sosyal sınıflardan, zıt aile yapılarından geliyorlar, hayatta sahip oldukları hiçbir şans birbirine denk değil. Yılmaz para sıkıntısı nedir bilmemiş, iyi bir eğitim alacağı dünyaya geldiğinde belli. Fırat bir şans yaratmaya çalışıyor kendisine. Ailesine kalsa onu bekleyen önce nişan sonra askerlik, kasabadan bir kızla evlilik ve en yakın çay fabrikasında çalışarak tüketilecek bir ömür.
Ama Fırat bir şekilde İstanbul’a gidip kendine başka bir yol çizmeyi başarıyor, o yol da bir eylemde karşısına ‘kahramanı’ Yılmaz’ı çıkarıyor. Kılığı kıyafeti, cesareti ve gözü karalığıyla ‘devrimciyim’ diyen üniversite öğrencisi Yılmaz. O günden sonra Fırat için hayatın merkezi. Tek gayesi var: “Onun gibi olmak, onun kadar olmak, onunla olmak. Benzemek, özdeşleşmek, yan yana yürümek, birlikte büyümek.”
1980 ilkbaharı, iki genç için ‘her şeye rağmen’ coşkuyla, birbirini tanımanın, anlamanın, keşfin heyecanıyla dolu geçiyor. Derken 12 Eylül geliyor, Silahlı Kuvvetler yönetime el koyuyor. Birçok hayata da. Fırat ve Yılmaz’ınkine de. Farklı yönlerden geldikleri gibi yine bambaşka yönlere savruluyor, yakınken uzak, hatta yabancı oluyorlar. Ama ne olursa olsun, kendi aileleri kadar yabancı olamıyorlar. Kan bağı, birçok zaman iki insan arasındaki en zayıf bağ olabiliyor. Fırat ve Yılmaz için öyle.
Mehmet Bilal Dede’nin romanı, bu iki insanın 40 yıla, dört mevsime yayılan hikâyesini anlatıyor. İlkbahar, yaz, sonbahar, kış. Bir de ‘mevsim sonu’. Nereden geldiler, nereye vardılar, “Unutmadan”. Bir yandan geçen yıllarla beraber Türkiye’nin değişen iklimine, hayatına dair de çarpıcı bir tablo çiziyor. Arkadaşlık, dostluk, sevgililik nerede başlar nerede biter, üzerine tatlı tatlı düşündürüyor. Kesin yargılara varmıyor, bir şey dikte etmiyor, sadece anlar koyuyor okurun önüne.
O anları herkes başka şekilde de birleştirebilir.
Daha önce “Üçüncü Tekil Şahıs”, “Adresinde Bulunamadı”, “Üvey”, “Béla / Osmanlı’da Bir Vampir” ve “Günah / Osmanlı’da Bir Vampir”i yazan Mehmet Bilal Dede aynı zamanda senaryo yazarı olduğu için, insan ister istemez bazı sahneleri gözünüzün önünde canlanan “Unutmadan” film olur mu diye düşünüyor. Sanat Kritik’te kendisiyle röportaj yapan Ayşegül Şahin sormuş, film olmasının hoşuna gideceğini ancak senaryosunu başka birinin yazmasını doğru bulduğunu söylemiş. Güzel olur, Fırat ile Yılmaz’ı perdede izlemek. Ama önce kendi Fırat’ınız ile Yılmaz’ınızı hayal etmek için okuyun derim. Belki gençlik yıllarınızdan ziyaretçileriniz olur sizin zihninizin de okurken. “Unutmadan”.